Dolar : Alış : 32.2596 / Satış : 32.3177
Euro : Alış : 34.8189 / Satış : 34.8816
HAVA DURUMU
hava durumu

bursa

- Hoşgeldiniz - Sitemizde 19 Kategoride 3248 İçerik Bulunuyor.

SON DAKİKA

İklim Değişikliğini Tetikleyen Baraj Paradigması Sonumuz Olmasın

20 Ocak 2018 - kez okunmuş
Ana Sayfa » Haberler»İklim Değişikliğini Tetikleyen Baraj Paradigması Sonumuz Olmasın
İklim Değişikliğini Tetikleyen Baraj Paradigması Sonumuz  Olmasın

 

iklim değişikliğiyle baraj yaparak mücadele etme temalı haberden bahsediyorum.Nasa  Thomas Painter’ın şu sözleriyle başlatmış haberi: “Daha çok sel yaşayacaksınız. Altyapıya yatırım yapın. Bazı yerler ise kuraklık çekecek. Temiz su için baraj inşa edin!”.

 

 

Yüzlerce baraj ve hidroelektrik santral yüzünden akarsuları akmaz olmuş, deltaları kuruyup deniz ekosistemleri alt üst edilmiş Türkiye’den mi bahsediyorsunuz? Yoksa bizim bilmediğimiz başka bir Türkiye’de mi var paralel bir evrende? Sizin kafalarınız orada belli de, bu Türkiye nerede sevgili bilim insanları ve gazeteciler?

          Türkiye’nin baraj ve HES karnesi

 

 

 

                                           Çoruh Nehri üzerine kurulu Deriner Barajı

 

Şimdi gerçekler dünyasına bir dönelim. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, geçtiğimiz Kasım ayında yaptığı açıklamada ; Türkiye’de 727 olan toplam baraj sayısını 5 yılda ikiye katlayarak 2023 yılında 1454’e yükselteceklerini söylemişti. Şimdi de nehirlerimizin akışını etkileyen başka hidrolik yapılar olan hidroelektrik santrallerin sayısına bakalım. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre 2017 Temmuz ayı itibariyle Türkiye’deki hidroelektrik santrali sayısı 613’e çıktı. Sadece Karadeniz Bölgesi’nde son on yılda 203 HES’in yapıldı. Tüm bu sayılar, Türkiye’nin baraj ve HES bakımından overdose olduğunu anlatmaya yetmiyor mu?

 

 

                                               Türkiye’nin HES haritası (Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2018)

Türkiye’nin iklim karnesi

Dünyada iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölgelerin başında Akdeniz havzası geliyor. Özellikle Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Doğu Akdeniz havzasında bulunan ülkeler için durum daha da vahim. Nitekim 44 yılın en kurak dönemini yaşadığımızı Orman ve Su İşleri bakanı Veysel Eroğlu da ifade etti.

Türkiye artık 4-5 senede bir kuraklık yaşayan bir ülke haline gelmiş durumda Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde de belirtildiği gibi yağışlarda Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde %20-40 arasında, İç ve Batı Anadolu bölgelerindeyse %40 civarında düşüş olacak.. Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye’de iklim değişikliğini kontrol almaya dair bir politika değişikliği yok

Hatta onu şiddetlendirecek kömürlü termik santraller, özel araç trafiğini pompalayıp daha çok karbon emisyonu yaratan ulaşım projeleri ve betonlaşmayı artırıcı kentsel yerleşim planları hayata geçirilmekte. Ve tüm bunların iklim değişikliğini şiddetlendirdiğini artık herkes biliyor. Yetmiyor iklim değişikliğiyle zaten alt üst olan su döngüsü, barajlar ve hidroelektrik santraller ile daha da büyük bir bozulmanın içine çekiliyor.

Barajlar iklim değişikliğini şiddetlendiriyor…

Barajlar vejetasyon, sediman ve toprak gibi organik materyalleri bünyesinde biriktirip çürümesine neden olduğu için önce suya sonra da havaya metan ve karbondioksit salıyor. Öyle ki organik materyalin çok yüksek olduğu barajların bazı durumlarda kömürlü termik santrallerden daha çok karbon emisyonu saldığı tespit edilmiş.

Brezilya’nın Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü’ne göre insan kaynaklı metan gazının %23’ü barajlardan salınıyor. Barajlar karbon yutağı olan (başka bir ifadeyle karbonu toprakta tutan) sulak alanların da kurumasına neden oluyor. Bu kuruma sonucunda toprakta bağlı olan karbon ve metan havaya salınıyor.  Barajların kurulması için çoğu durumda ormanlık alanlarda kesim ağaç kesimi yapılıyor.

Böylece her biri karbon yutağı olan ağaçların ortadan kalmasıyla karbon tutulması azalıyor, hem de ormansızlaştırılan bölgelerde su tutulmasıyla birlikte metan ve karbon emisyonları artıyor. Uzun lafın kısası barajlar iklim değişikliğini şiddetleniyor.

Hidrolik paradigma devletler ötesi bir yönetim anlayışıdır

 

 

Aldeadavila Barajı – İspanya

Yarattığı tüm olumsuzluklara rağmen bir türlü dinmeyen bu baraj sevdası sadece mevcut hükümete has bir reçete değil tabi. Örneğin ABD’de sayısı on binleri bulan barajlar ülkede yeni baraj yapmaya imkân tanımıyor bile. İspanya dünyada kişi başına düşen baraj açısından birinci ülke. Türkiye’de ise baraj sevdasının hikâyesi Devlet Su İşleri’nin (DSİ) kurulduğu yıllar olan 1950’lere uzanıyor.

O dönemde barajlar kralı Süleyman Demirel’in genel müdürlüğünü yaptığı DSİ, sadece Türkiye’de değil, daha pek çok ülkede su politikalarının şekillenmesinde temel alınmış bir yaklaşım olan “hidrolik paradigmayı” benimsemişti ve hala uyguluyor. Kişi başına düşen baraj sayısında Avrupa ikincisi olan Türkiye namını işte bu anlayışa borçlu.

Hidrolik paradigma geçen yüzyılda Türkiye ve pek çok ülkede su politikalarının şekillenmesinde temel alınmış bir yaklaşım. Bu anlayış teknik bilgiyi tek bilgi kaynağı olarak kabul edip, suyu aktığı ırmağından, geçtiği toprağından, hayat verdiği canlılardan ve şekillendirdiği kültürlerden ayrı bir varlıkmış gibi değerlendirir. Örneğin İstanbul’un iki şehir ötesinde bulunan Düzce ilindeki Melen Çayı ile İstanbul’daki İstinye Deresi arasında bir fark yoktur. İki akarsuyun da içinden su denilen kültürel ve ekolojik bir varlık değil de, H2O denilen bir sıvı akmaktadır.

Bu indirgemeci perspektiften nehirler birbirine denktir. Ve bir bölgede su kıtlığı varsa tek çözüm daha fazla suyu olan başka bir bölgeden kanallarla su taşımak olacaktır. Hidrolik paradigma kuraklık gibi karmaşık sosyal-ekolojik sorunları çözmek için daha fazla su altyapısı, daha fazla sayıda baraj gibi teknoloji odaklı çözümler önerir. Zira mühendislik bilimleriyle sınırlandırılmış ve uzman bilgisine endeksli bir anlayıştır. Ancak öyle iddia edildiği daha çok baraj yaparak kuraklık sorunu çözülemez. Ve gerçek çözümü geciktirilen her sorun, kaçınılmaz bir şekilde büyür.

Hidrolik paradigma sonumuz olmasın…

 

                                  Birecik Barajı’nın suları altında kalmış Halfeti

Çoğumuz biliyor ama bilmeyen yetkililere, medya mensuplarına ve teknokratik bilim insanlarına şunu bir hatırlatalım. Kuraklık ve iklim değişikliği ne sadece susuzluk sorunu, ne de tek bir şehrin ya da bölgenin meselesi. Tüm gezegeni etkileyen bir iklim olgusundan bahsediyoruz. Kuraklık yaygın hale geldiğinde barajların sayısı Eroğlu’nun iddia ettiği gibi beş senede iki katına da çıkarılsa işe yaramaz. Yağış olmazsa o barajları ne dolduracak? Her şeyden önce cevaplanması gereken basit soru budur.

Kuraklık kırsaldaki çiftçinin üretimi, ekininin verimi ve rekoltesi gibi daha pek çok unsuru doğrudan etkileyen bir felakettir. Gıda fiyatları artar, çiftçi de kentli de kuraklıktan olumsuz etkilenir. Hatta köyden kente göçün önemli nedenlerinden biridir kuraklık. Daha da ötesi diğer canlılar için üreme, gelişme ve türün devamı konularında belirleyici bir iklim olayıdır. Bu kadar boyutlu ve karmaşık bir meseleyi baraj yaparak çözmeye kalkışmak hayal kırıklığından başka bir şey yaratamaz.

Baraj sevdasından dönmenin tam zamanıdır. Hidrolik paradigmanın dumanlandırdığı kafalardan kurtulmanın da öyle…

Kaynak : https://yesilgazete.org/blog/2018/01/20/daha-fazla-baraj-mi-sizin-kafaniz-iyi-mi/

Haber: Bülent Özgen

 

Facebook Hesabınızla Yorum Yapabilirsiniz

YORUMLAR

İlgili Terimler :
TemaFabrika