Dolar : Alış : 32.3389 / Satış : 32.3971
Euro : Alış : 34.6487 / Satış : 34.7111
HAVA DURUMU
hava durumu

bursa

- Hoşgeldiniz - Sitemizde 19 Kategoride 3257 İçerik Bulunuyor.

SON DAKİKA

La Casa De Papel, tam bir hayal kırıklığı

22 Temmuz 2019 - kez okunmuş
Ana Sayfa » Magazin»La Casa De Papel, tam bir hayal kırıklığı
La Casa De Papel, tam bir hayal kırıklığı

Artık Netflix’e geçen ve herkesin dilindeki şu ünlü dizi La Casa De Papel’i izlemeye karar verdim. İki günde 3 sezonu arka arkaya seyrederek bir solukta bitirdim.

Diziyi özetleyecek olursak, kendisine Profesör dedirten son derece akıllı ve zeki birisinin, soyguncu olan ve bir banka soygununda öldürülen babasının en büyük hayali olan Darphane Soygununu gerçekleştirmek için bir ekip kurmasıyla başlıyor. Ekipteki kişiler gerçek kimliklerini bir kenara bırakarak Tokyo, Berlin, Oslo, Helsinki, Denver, Moskova, Rio, Nayrobi gibi birer şehir ismi alıyor. Beş aylık bir kamptan sonra ”artık hazırız” diyen ekip, Darphaneye kağıt götüren bir tırı ele geçirip, içeri girmeyi başarıyor. Herkes paraları alıp kaçacaklar sanırken, onlar polisin gelmesini bekliyor ve kendilerini içeri hapsediyorlar. Çünkü plan mümkün olduğunca çok içeride kalmak ve basabildikleri kadar Avro basmak. O yüzden de polisleri oyalamak için türlü türlü yollara baş vuruyorlar.

Nasıl bir dizi mi?
Son derece güzel ve sürükleyici ama eğer mantığınızı alıp koltuğun yanına bırakırsanız.

Şayet benim gibi izlediği filmlerde veya dizilerde illa da bir mantık arayan, çekim hatalarına, zaman hatalarına ve senaryo hatalarına tahammülünüz yoksa o zaman hayal kırıklığına uğradınız demektir.
Çünkü La Casa De Papel, bu anlamda tam bir fiyasko.

NEDEN ÇOK SEVİLİYOR

Peki ama bu kadar çok çekim hatası, zamanlama ve mantık hatasına rağmen neden bu dizi çok seviliyor ve beğeniliyor. Bunun cevapları arasında en başta ülkemizde olduğu gibi, dünyada da her zaman güçsüzlerin, zayıfların sevilmesi ve onların tarafının tutulmasını sayabiliriz. Zaten dizinin bir bölümünde Profesör ”Brezilya-Kamerun maçını izleseniz kimi tutarsınız” diye soruyor ve herkes maçı Brezilyanın kazanacağını bildiği halde ”Kamerun” diyor. Dizin en popüler yönü bu. İkincisi ise soyguncuların Kırmızı Dali tulumları giymeleri. Kırmızı renk her zaman en popüler renk olarak kabul edilir. İnanın o tulumlar başka bir renk olsaydı bu dizi bu kadar tutmazdı. Üçüncü olarak neredeyse her bölümde çalan Ciao Bella şarkısı. Sosyalistlerin, Direnişçilerin ve Devrimcilerin şarkısı olan Ciao Bella, o kadar güzel kullanılmış ki, soygunu yapanları birer soyguncu olarak değil, yönetime baş kaldırmış birer devrimci olarak görmenizi sağlıyor. Zaten bölümler ilerledikçe işin renginin değiştiğini, meselenin para meselesi olmadığını anlıyorsunuz. Soyguncular kimseyi öldürmüyor, hatta yaralananlara bakıp tedavi ediyorlar ki, bu da onların sevilmesine neden oluyor. Ayrıca dizinin bugünle geçmiş arasında flash back ve flash forwardlarla yürüyen kurgusu büyük bir enerji sağlıyor.

İlk iki bölümde zekasıyla herkesi hayrete düşüren Profesörün mesela 11.bölüm de piano ile ”Mario theme” yi çalması ona olan sevgiyi ikiye katlıyor. Bunu diğer karakterleri daha iyi tanıdıkça onlar içinde söyleyebiliriz. Tabi bir de insanların bu tarz Amerikan filmlerinden sıkılmış olmalarını, sempatik İspanyolca konuşmalarını ekleyebiliriz. Ama eğer bu dizi İtalya’da çekilseydi daha da bir numara olurdu. Dizinin her sezonunda verdiği mesaj bir çok kişinin felsefesine uyduğu için izlenir ve sevilir bir dizi haline gelmesini kolaylaştırıyor.

SENARYO DİYE BİR ŞEY YOK

Ama kimse kusura bakmasın, tüm bu güzelliklerin yanında kusursuz bir senaryo ortada yok. Dizi çekim hatalarıyla dolu ki, eğer benim gibi dikkatli bir izleyiciyseniz ve her bölümde çekim hataları tekrarlanıyorsa, diziyi seyrederken, birinin gözünüze kalem sokmaya çalışması gibi bir durum ortaya çıkıyor. Zamanlama hatalarını da es geçmemek lazım ki, bunu bilinçli olarak yaptıklarını düşünüyorsunuz ama ilerleyen bölümlerde hata olduğunu anlıyorsunuz. Dizinin kurgusu da sanki alel acela çekilmişçesine hatalarla dolu. Eğer iyi bir film ve dizi seyircisiyseniz ve bir diziye toz kondurmak istemiyorsanız çekim ve zamanlama hatalarını görmezden gelebilirsiniz. Ama ya mantık hatalarını? ya da kurgu hatalarını hoş görebilir misiniz?

MANTIK HATALARI CAN SIKIYOR

Öncelikle her bölüm ilerledikçe ortaya çıkan alet, edavatın nasıl bir seferde içeri sokulduğu sorusu aklınızı kurcalıyor. Tamam içeri tırla girdiler ama tur zaten kağıt rulolarıyla doluydu. Ekip neye ihtiyaç duysa, zaten onu yanlarında getirmiş oluyorlar. ”Hadi canım her şeyi nasıl düşünmüş olabilirsiniz ki?” dedirten bir durum. Ama zeki Profesör imajını hatırlayıp ”olur böyle şeyler” diyebilirsiniz. Ama o yerlere, göklere sığdıramadığınız Profesörün, hiç de güzel olmayan, hatta seksi bile denmeyecek, kocası tarafından da terk edilmiş orta yaşlı Müfettişe, hem de soygunu tehlikeye düşürecek kadar aşık olması hiç de inandırıcı değil. Bari Raquel karakterini daha hoş bir oyuncuya verseydiniz. mesela eski Galatasaraylı futbolcu Wesley Sneijder’in İspanyol asıllı oyuncu ve manken eşi Yolanthe Cabau buna cuk otururdu.   

Diziyi izlemeye başladığımda soygun hazırlığının beş ay sürecek olduğunu duyduğunuzda, ilk 10-15 bölümün soygun hazırlığında geçeceğini düşünebilirsiniz. Ama hop diye başlıyorlar. Bu 5 ay nasıl geçti? Bunu da ilerleyen bölümlerde zamanı geldiğinde flashbacklerle veriyorlar. iyi mi kötü mü? siz karar verin.

Ama şu var ki, hele ilk sezonda Darpaneye sokulan alet, edavat ve silahın piyasa değeri milyonlarca avro. Bu kadar finansmanın nereden sağlandığı hiç açıklanmıyor. Ben açıkçası bu soygunu finanse eden birileri var diye düşündüm.  Sonra soyguncuların elindeki teknolojinin İspanyol polisi, istihbaratı ve ordusundan daha gelişmiş olması son derece mantıksız. Bir de İngiliz Büyükelçisinin kızı Alison Parker olayı var. Olay sanki onun üzerine kurulmuş gibi başlıyor ama ilerleyen zamanda onun çok bir fonksiyonunun olmadığı anlaşılıyor. Sanki İngiliz Büyükelçisinin kızı rehine ise bize dokunmazlar mantığı mı kurulmuş. Sen bunu gerçek hayatta yap bakayım, MI5’in, MI6’nın nereden geldiğini bile anlayamazsın. O yüzden çok gerçekçi değil. Hatta İngilizler olaya hiç müdahil olmuyorlar.

HATALAR SAYMAKLA BİTMİYOR

 
O kadar çok hata var ki? Ama bir tanesi bana göre son derece kritik ve olayın seyrini değiştiriyor. Profesörün iki tane deposu var. Birinde paravan elma şarabı yapıyor. Diğeri ise komuta Merkezi. Operasyonu yöneten Müfettiş Raquel elma şarabı deposuna gidiyor. Ama komuta merkezini bulmak için güvenlik kamerası görüntülerini tek tek izliyor. Müfettiş yardımcısı Anhel de elma şarabı deposuna Profesörü takip esip buluyor ama ilerleyen bölümlerde sanki komuta merkezini biliyormuş gibi gösteriliyor. Oysa Anhel komuta merkezine hiç gitmedi. Müfettiş Raquel’in Profesörün komuta merkezini bulmak için izlediği yol son  derece akıl doluydu. Operasyon Merkezi ise bunu cep telefonu sinyallerini tespit eden 3 yerin yani üçgenin içinde bir yer olduğunu fark ediyor. Bu 5 blokluk bir bölge. Yani bir Mahalleye denk geliyor. Ama nedense komuta merkezinin tahmini yerini öğrendikten sonra o bölgede hiç önlem almıyorlar. Saniye farkıyla, polis adrese gelirken, Paralar Bira kamyonuyla kaçırılıyor. Sonra soyguncuların hepsinin yayan olarak kaçması da saçma. Bir yada iki sokak gidersin ama depo tespit edildikten sonra oradan çıkanlar yakınlardaki güvenlik kameralarıyla nasıl tespit edilemedi. Profesörü bulmak için kullanılan yöntem soyguncular kaçınca neden kullanılmadı?.

ZEKİ PROFESÖRDEN İNANILMAZ HATALAR

 
Tekrar geriye dönelim, profesör kendisine tuzak kurulduğunu bildiği halde Müfettiş yardımcısı Anhel’in komadan çıkıp çıkmadığını öğrenmek için polis dolu Hastaneye gidiyor, hem de Palyaço kılığında ve bir anda Hastane Palyaçolar ile dolup taşıyor. Profesör ise çocuk odasına gidip, içinde kamera olan oyuncak tavşanı bir çocuğa veriyor, o çocukta içeride polislerin beklediği odaya gidiyor. Aaaa tuzakmış. İyi de bunu anlamak için illa da Hastaneye girmen mi lazım dı? hadi girdin peki nasıl çıkabildin? Bir de senin geldiğini polisler biliyorken? Asıl saçmalık bununla da bitmiyor. Profesör evine yani komuta merkezine gidip üstünü değiştiriyor ve Raquel ile yemeğe geliyor. Aaaa o ne, gömleğinde Palyaço’nun peruğunun teli var. Müfettiş hemen arayıp, gelen Palyaçonun peruğunun rengini soruyor. Hooop Turuncu denince de kafası Dank ediyor ve işin başında Salva diye tanıdığı sevgilisinin soygunu yöneten profesör lakaplı kişi olduğunu anlıyor.     

Saçmalık bununla da bitmiyor. Müfettiş, Profesörü yakalayınca polise vermek yerine onu soyguna beş ay boyunca hazırlandıkları çiftlik evine götürüyor. Çiftlik evinin polis tarafından nasıl bulunduğu zaten tam bir komedi. Müfettiş Profesörü çiftlik evine götürüp sorgulamaya hatta emin olmak için yalan makinesine bağlıyor ki, saçmalığın bu kadarı da pes dedirtiyor.

SAY SAY BİTMİYOR


Dediğim gibi dizi o kadar çok kurgu hatasıyla dolu ki, say say bitmiyor. Ama benim favorim hurdalıktan kaçış. Yok edildiği sanılan Kırmızı Seat İbiza’nın aslında hurdalıkta durduğunun anlaşılmasıyla saçmalıkla tavana çıkıyor. profesör önce gizlice gidiyor ama bekçiye yakalanıyor. Zor bela kaçıyor. Sonra geri geliyor, parmak izlerini yok ederken polis geliyor. O da üstünü başını yırtıp, yüzünü gözünü çamur yapıp evsiz adamı oynuyor. Polis dolu yerden kaçmayı başarıyor. Dahası da var. Kendisini gören hurdalık bekçisi onun robot resmini polise çizdirmesin diye, bunu da önceden düşünmüş olacak ki, bekçinin dosyasını bulup, çoluğunun çocuğunun adlarını buluyor. Sonra görevli polisler kahve içerken gizlice girdiği polis otomobilinden, Operasyon Merkezinin frekansına giriyor ki, dizi de ki polisler bile buna şaşırdı. Bekçiye rusça, ”eğer robot resmimi verirsen çocuklarını göremezsin” diye tehdit sallıyor, bekçi de bitmiş olan robot resmi polislerin şaşkın bakışları altında siliyor.  Asıl saçma olan ve dizinin seyrini değiştiren bir husus, her detaya önem veren Profesörün polis otomobilinde parmak izi bırakması.

ANLAMSIZ DETAYLAR

Bir saçmalık da, çiftlik evinin şöminesinde, daha sonra Profesörün çocukluk fotoğraflarını yaktığı yerde minik bir kül parçası bulunması, profesörün paniğe kapılıp, Raquel’in Adli Tıp uzmanı eski eşiyle

Madrid’e gitmeyi planlaması, yolda onu çileden çıkartıp kavgaya tutuşmaları, profesörün kendinden hiç beklenmedik bir şekilde Raquel’in eski kocasını dövüp bayıltması ve bulunan delili, yeni yaktığı bir spor gazetesi parçasıyla değiştirmesi. İyi de bunu neden yaptığı hiç açıklanmadı. Neyin öğrenilmesini istemedik ki, yakılanlar onun çocukluk fotoğraflarıydı zaten. Mantık hataları sürüp gidiyor. Dediğim gibi mantığınızı alıp, koltuğun bir kenarına koyup izlerseniz çok güzel bir dizi ama dikkatli bir seyirci iseniz, o zaman o güzelim dizi size eziyete dönüşüyor.

BAŞ BELASI TOKYO

Mesela Tokyo’nun Darpaneye motosikletle girme anı. Yüzlerce üzerine ateş eden polisin bir kurşunu dahi isabet ettirememesi saçmalığın dik alası olarak kabul edilebilir. Ya da Berlin’in daha öncesinde Tokyo’yu sedye benzeri bir şeye bağlayıp Darphaneden dışarı atması. Bunu bir plan için yaptığını sanıyorsunuz ama Tokyo polisin elinden kurtulup geri Darphaneye girmeye kalkması akıllara zarar bir olay. Bir de Tokyo dışarı atıldığında polis üzerinde bomba olabilir diye güzelim kızı donuna kadar soyuyor ama sedye gibi şeyin altında duran paketi kontrol etmeyi akıl edemiyor.

Tokyo demişken, bence bu dizinin çok sevilmesindeki faktörlerden biri de Tokyo karakteri. Her karakterin hayranı ayrı ama hem erkeklerin hem de kadınların birlikte sevdiği tek karakter o. Çünkü eğlence düşkün, isyanlar ve seksi bir fıstık. Hatta o kadar seksi ki, ilk bölümlerde bunu sizin gözünüze sokuyorlar. Tokyo’nun her yataktan kalkarken, poposunu kameya dönüp kalkması Yönetmenin akıllıca bir oyunu ama oldukça tuhaf kaçtı. Bir de dizideki öpüşme ve sevişme sahneleri. Neredeyse herkesin birini bulup sevişmesi, Nayrobi ne zaman sevişecek sorusunu akıllara getirse de bence dizinin Berlin’den sonra en dik duran karakterinden bunu göremiyorsunuz.

MİLYARDERLER ADADA YALNIZ YAŞIYOR

Dizideki kurgu hataları bitmek bilmiyor. Hatta ilerledikçe komikleşiyor. Mesela 3.sezon başladığında onca parayı çalan kahramanların, adada ya da dünyanın ücra köşelerinde hayattan izole yaşadığını görüp şaşırıyorsunuz. Bu kadar parayı bunun için mi çaldınız. Zaten Tokyo abla da isyan edip, ”benim sosyalleşmem lazım” deyip, nedense Panama’ya gidiyor? İşte saçmalıklar da o zaman başlıyor. Rio, Tokyo’yu hemen özlüyor ve uydu telefonunda arıyor. Europol de (Neden İnterpol değil) ”onlar uydu telefonu kullansa da hemen yakalasak” diye hazır bekliyormuş. Sanki başka uydu telefonu kullanan yokmuş gibi onlar kullanınca yerleri şıp diye buluyor. Tokyo kaçıyor ama Rio enseleniyor. Ekip tekrar bir araya geliyor. ”Arkadaşımız kurtaralım, bunu da nasıl yapalım, İspanya Merkez bankasını soyarak yapalım” diyorlar. Sonra görüyoruz ki, Pakistan da öyle bir teknoloji üssü kuruyorlar ki, uçan sineği bile dinliyorlar. O zaman da şu soru akla geliyor, ”ya kardeşim sizin o kadar paranız var. İmkanınız var, bunu Rio’nun tutulduğu yeri bulmak için kullansanıza?” Yine de üçüncü sezon bana daha heyecan verici geldi. her ne kadar uyuz olduğum Darphane eski müdürü Arturo tekrar ortaya çıkması ve hatta 67 rehine içinde birilerini ön plana çıkartmak dururken, onun 2.kez kendi isteği ile rehine olması canımı sıktı. bir de yeni müfettiş şu uyuz hamile kadın. Zavalı Rio’ya işkenceler yapan kaltak, bir de yetmezmiş gibi, Nayrobi’nin oğlunu koruyucu ailenin yanından bulup olay yerine getiriyor. Canım Nayrobim de oğlumu pencereden görücem derken keskin  nişancı tarafından vuruluyor.

FLASH BACK HATALARI

Dizide flash backler çok sıklıkla kullanılıyor. Hatta bir falsh back bir kaç kez veriliyor. Ama o da ne? Her seferinde farklılık var. Mesela kurulan cümle tekrar flash backinde değişmiş. Darphane müdürü sarışın fıstık Monica’nın kendisinden hamile olduğunu öğrendiğinde verdiği tepki bir çok kez geri dönülerek hatırlatılıyor ama farklı cümlelerle. Ya da ilk flash backte Arturocuk bunu ayakta söylüyor. İkincisinde oturuken söylüyor. Üçüncü flash bacte kızın elini tutarken söylüyor. Flash back hatalarının en komiği Bacağından vurulan ve herkesin öldü sandığı Monica’nın Denver tarafından bir kasada saklanması. Rio pansuman için her geldiğinde kızın donunun rengi değişiyor. Hatta kamera açısı değiştiğinde de değişiyor. Önce beyaz don, sonra siyah doni derken beyaz, sonra yine siyah. Sanırım siz bunu Monica’nın sütun gibi bacaklarına ve güzelim kalçalarına kilitlendiğiniz için fark edemediniz. Tabi kızın neden donla oturduğu da tam bir bilmece. Bir de dizinin başında profesörün ekibi toplayıp tahtaya ispanyolca ”Hoş geldiniz” yazması. Bu yazı sürekli tahtada duruyor ve her flash backte yazı şekli değişiyor. Her gün Hoş geldinzi mi diye yazdın?  

CEP TELEFONU HATALARI

Dizide cep telefonuyla ilgili çok hatalar yapılıyor. Mesela telefon aramaları sanki bir yer aranıyor gibi parmaklar çalıştırılıyor ama ekranda günün saati olduğu gibi görünüyor. Ya da çalan telefon arama kabul edilmeden hemen konuşmaya başlanıyor.  Sonra Polis operasyon merkezinin aranmasında kullanılan cep telefonu olayı var ki, gerçekten bunun yapılabileceğine ben inanmıyorum. Yani iki telefonun birbirine bağlanması ile aramanın yerinin tespit edilememesi mümkün mü? Bazı teknolojik olaylarda bence kurgulama yapılmış. Hadi bu dizi Grimm gibi fantastik bir dizi olsa tamam dersin de, burada garip kaçmış. 3.sezonda operasyon merkezindeki her polisin cep telefonun kamerasına kadar takip ediliyor olması da çok saçma. Kimlerin olacağını nerden biliyorsun?

HATALAR HATALAR

Dizi de sürekli M16’lar patlıyor. Ama nedense, soyguncular şarjör değiştirmeden sürekli mermi sıkıyor. Zula oynu sayesinde silahlar konusunda bilgi sahibi olmaya başladım. Bilmeyenler için söyliyim, M16, 5.56 mm’lik otomatik bir silah ve şarjörü en fazla 30 mermi alıyor ki, iki sıkışta bitiyor.
Bir de ağır makineli  tüfek M1919. 7.62 mm’lik dakikada 600 taneye mermi sıkabiliyor. Bu silahı karaborsadan mı aldınız? İnternetten mi? Öyle ki bu silah aslında uçak savar silahı, yani polislerin bunu görünce kaçması çok normal. Bir mermisi adama isabet etse anında onu parçalara ayırır.
Bir de özel kuvvetin içeri hep 5 kişilik ekip göndermesi ve hep birden aynı anda saldırmayı akıl edememeleri ve hep te C4 plastik patlayıcı olan yerlerden girmeye çalışmaları, gerçekten yok artık.

GÖZLÜĞÜNÜZE İYİ SAHİP ÇIKIN

Eğer gözlük kullanıyorsanız, o gözlüğe iyi sahip çıkın. Çünkü gözlüğünüzün içine bir dinleyici yerleştirebilirler. Bu çok zekiceydi. Aslında ben mikro kamera yerleştirmelerini beklerdim. Müfettiş yardımcının gözlüğüne yerleştirilen dinleyici ile her şeyden haberleri oluyor. Bu çok güzel. Ama adam kaza yapınca nasıl oluyor da gözlükte böcek olduğunu anlıyorsunuz.

Dizi de o kadar çok gözlük sahnesi var ki, ben bir gözlük firmasının sponsor olduğunu düşündüm. Profesörün gözlüğü ile durmadan oynaması. Gözlük üzerinden şakalar felan derken yine gözlük. Ne gözlükmüş ama..

KENDİ PARANI BASMAK

İlk duyduğunuzda ”Lan benim niye aklıma gelmedi” dedirten bir durum. Ama siz siz olun, bu hiç de göründüğü gibi değil. Biraz araştırma yaptım. Para basılırken ilk aşama basımın ardından ortalama 72 saat boyunca bekletilmesi ve kalıpların 16 saat kadar nikel kaplama banyosuna alınması gerekiyormuş. Yani o kadar sürede aralıksız 1 milyar Avro basamazsınız. Dizinin son bölümünde 50’lik banknot basmaktan vazgeçip, 100 ve 200’lük basıyorlar. İyi de baştan yapsaydınız 2 milyar Avro basardınız? Zaten bastıkları paranın çoğunu götüremediler.

Bir de basılan ve paketlenen paralar son ana kadar neden odada tutuldu. Şunu zamanında aşağıya indirsenize. Bir de Nairobi’nin 1 milyar euro’yu tamamlama inadı. Neyi kanıtlamaya çalışıyorsun ki sen? Gerçi bu rakama ulaşamadılar, bir çok para torbasını bıraktılar. Ama haberlerde 1 milyar doların üzerinde para çalındı dendi. Kalanı kim çaldı acaba?
Ayrıca paraların stoklanması konusu da mantıksız. Yaklaşık 1 milyar euro’yu kamyonla götüremezsiniz. İsteyenle iddiaya girerim. Bir de o kadar parayı gemiye nasıl soktunuz, o kadar kolay mı? Hadi soktunuz bu kadar parayı Filipinlere nasıl soktunuz. Kayıt dışı para bu hem de  1 milyar Avro.  

hep nakit mi harcadınız?

Son bölümleri artık bitse de gitsek modunda çekilmiş. Ama tekrar edeyim dizi kötü değil. Sadece  kusursuz değil.
İşin özeti çok özensiz çekilmiş, güzel bir konu var hepsi bu.

Yazan: MURAT İLTER

Facebook Hesabınızla Yorum Yapabilirsiniz

YORUMLAR

İlgili Terimler :
TemaFabrika